10 Mayıs 2015 Pazar

HACI BEKTAŞ-I VELİ

                                                  HACI BEKTAŞ-I VELİ  (ö. 669/1271 [?])

Bektaşîlik tarikatının kurucusu olarak kabul edilen Türkmen şeyhi.
Asıl adı Mehmed’dir. Bektaş mahlasıdır. Horasan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur. Annesi ve babası Türk soyundandır. Annesi Şeyh Ahmet’in kızı Hatem Hatun,babası Seyyid Sultan İbrahim Sani’dir.
Doğum ve ölüm tarihi ihtilaflıdır. Bazı kaynaklar doğum ve ölüm tarihi olarak        (1248-1337) miladi tarihlerini gösterirlerken,bazıları da (1209-1271) tarihlerini kaydetmektedirler. Bunların birincileri, Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya geliş yılı olarak 1270-1280 yıllarını göstermektedirler.
Hacı Bektaş’ı babası İbrahim Sani, o zaman Nişabur’un en meşhur alimi ve Ahmet Yesevi dervişlerinden olan Lokman-ı Perende’ye Lokman-ı Horasani de denir.
Lokman Perende zahir ve batı ilimlerini Hacı Bektaş’a öğretti. Üstün zeka ve kabiliyeti sebebiyle kısa zamanda çok şey öğrenen Hacı Bektaş, hocasının da izni ile masivayı terk ile uzlete ve riyazata meyletmiştir.
Lokman Perende’den zamanın bütün zahir ve batın ilimleri ile Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin yolunu ve tarikatını öğrendikten ve riyazat ve uzlet ile de bellibaşlı mesafeleri katettikten sonra , Nişabur şehri ilim muhiti kendisine dar gelmeye başlamıştır. O devrin yaygın olan kanaatine göre,ilmin yarısı seyahatte idi . Bu kurala uyarak, Şeyh’inin de müsaadesiyle Bedahşan şehrine gitti.
Anadolu’ya Gelirken Gezdiği Yerler
 Türkistan’dan gelen Hacı Bektaş Velî, Türklerin yoğun olduğu Anadolu’yu gezmiş, Türk gelenek ve göreneklerinden korunabilenleri birer birer tespit etmiştir. Bunları, Sulucakarahöyük’te kurmuş olduğu ilim yuvasında, İslâm inancı ve Türk kültürü ile yoğurarak birleştirmiş, ileri sürdüğü düşüncelerini, bu birleşiğin üzerine yerleştirmiş ve burada öğrenci yetiştirmeye başlamıştır.

Hacı Bektaş Velî’nin, hoşgörü ve insan sevgisine dayalı düşünce sistemi; kısa bir sürede Hıristiyanlığın büyük bir merkezi durumundaki Kapadokya’da bile, geniş halk kitlelerine ulaşmış ve benimsenmeye başlanmıştır. Hacı Bektaş Velî’nin felsefi düşüncelerinin temelinde, insanın varoluşu ve insan sevgisi vardır.

Değişik kaynaklarda Hacı Bektaş Velî’nin, Anadolu’ya gelmeden önce Necef, Kerbelâ, Bağdat’a gittiği ve buralardaki “Ehl-i Beyt” imâmlarının makamlarını ziyaret ettiği; Kâ’be’ye gittiği, Şam, Kudüs, Halep, Gaziantep, Elbistan, Tarsus, Bozhöyük, Muğlan kalesi gibi birçok yerleri de dolaştığı kaydedilmektedir.
Hacı Bektaş Velî’nin; Amasya, Kayseri, Sivas şehirlerine de uğrayarak, daha sonra Sulucakarahöyük’e yerleştiği de anlatılmaktadır.

Hacı Bektaş Veli Evlendi mi ?
Bu konu Bektaşiler arasında ihtilaflı olan konuların başında gelmektedir. Bu itibarla da önemli bir konudur. Çünkü tarikat mensuplarının iki ana kola ayrılmasında, Hazret-i Pir’in evlenip evlenmediği görüşü etkili olmaktadır.
Tarikat-ı Alliye-i Bektaşiye namında bir kitap yazmış bulunan Münci Baba, Hazret-i Pir’in evliliği konusunda şunları söyler :
-Benim Pirim müteehhil “evli” idi ve hala nesli aliyyesi bihamdillah payidardır. Muhterem eşleri ise, Kutlu Melek,Kadıncık Ana denilmekle maruf (FATMA,NURİYE) nam hatun-u mübarektir. Fatma Hatun İdris Hoca adındaki kişi ile evli bir hanımdır. Her ikisi de Hünkâr Hacı Bektaş Velî’ye ilk intisâb edenlerdendir. Hacı Bektaş Velî, Kadıncık Ana’yı kendisine mânevî evlât edinmiştir.
 Bektaşilerin bir bölümü özellikle de Arnavut asıllı olanlar , Hazret-i Pir’in hiç evlenmediği kanaatindedirler. Buna mücerredlik denilmektedir. Bu görüşte olan Dede ve Baba’lar da Pir’e hürmeten evlenmezler Bunlara da mücerred baba veya dede denir.
Ansiklopediler, bilimsel eserler, birçok yazılı kaynaklar Hacı Bektaş Velî’nin evlenmemiş (Mücerred) olduklarını yazar.
                                         Hacı Bektaş Veli’nin Şeçeresi

Hacı Bektaş Veli Türkistanlıdır.Babası da dedesi de Türktür. Bunda hiçbir tereddüt yoktur.Bunun böyle olmasına ve böylece bilinmesine rağmen,Bektaşiler arasında, O’nun “seyyid” olduğuna inanılır. Bunun münakaşası dahi yapılmaz.
Velayetname’de babası, lakabı İbrahim Sani olan Seyyid Muhammed, O’nun babası Musa Sani ve O’nun da babası İbrahim mükerremül Mücab olarak zikredilmekte ve İbrahim Mükerremül Mücab’ın Sultan-ı Horasan İmam-ı Ali Rıza’nın ana-ata bir küçük kardeşi olduğu İmam Ali Rızanın da Musa Kazım hazretlerinin evladı olduğu belirtilmektedir.
Yine Velayetname’ye göre, İmam Musa Kazım Hazretlerinin 39 oğlu vardır.Bunlardan 16 tanesi lakaplı, yani Musa Kazım Hazretleri’ne nispet edilerek söylenen isimleri vardı,diğerleri ise lakapsızdı. Musa Kazım Hazretleri’nin kız çocuklarının sayısı ise 19’dur.
İşte Hacı Bektaş Veli de bu lakapsız olan evlatlarından gelmektedir, şeklinde bir telakki vardır.
Bektaşiler arasında Hacı Bektaş Veli’nin “şecere” si olarak sayılan bir silsile vardır. Biz bunun, O’nun soyunu gösteren bir şecere olmaktan çok,tarikat olarak bağlı olduğu kabul edilen bir silsile olabileceği kanaatini taşıyoruz.
Tarikat silsilesi, tarikatın Hazret-i Peygamberden, bilinen ve bağlanılan şeyhe nasıl geldiğini ,kimden kime geçmek süretiyle geldiğini gösteren bir soy kütüğüdür.
Bektaşi kaynakları, Hacı Bektaş Veli’yi yedinci “imam” olarak bilinen Musa Kazım Hazretleri’nin soyundan geldiğini yazarlar ki, Musa Kazım Hazretleri, Cafer-i Sadık Hazretleri’nin oğludur.

Lakapları

Hacı Bektaş Veli,diğer din ve devlet büyükleri gibi çeşitli sıfat ve lakaplarla da anılmıştır. Bunların en bellibaşlıları : Hünkar, Hazret-i Pir, Gaziler Serdarı , Alp Erenler Serçeşmesi…dir.
Hacı Bektaş Veli’nin Ölümü ve Mezarı

Miladi 1337 tarihinde Hacıbektaş ilçesindeki, halen medfin bulunduğu yerde vefat eden Hünkar Hacı Bektaş Veli Hazretleri geleneğe uyularak ,tekkesinin içine defnedilmiştir. Kaynaklar,buranın Hazret’in kendi evi olduğunu kaydetmektedirler.
Hazret-i Pir’in hayatta iken,aynı zamanda ev olarak da kullandığı dergah bugün bir türbe olarak bulunmakta ve bu türbe içinde kendi soyundan gelen ve “Çelebi” olarak adlandırılan kişilerin mezarlarını da muhafaza etmektedir. Kültür Bakanlığı’na bağlı “müze” olarak muhafaza edilen dergahta tarikata ait hatıra eşya ile , tekkelerin açık oduğu devirde kullanılmakta olan bir kısım eşyaların da sergilendiği bir yer olarak ziyaretçilerine kapısı açık olarak beklemektedir.

Hacı Bektaş Veli’nin Kerametleri

Hünkar Hacı Bektaş ile ilgili kerametler Diyanet İşleri Bakanlığı Kütüphanesi’nde 714 numarada kayıtlı Derviş Hamdi İbn-i Hacı Hüseyin tarafından istinsah edilen  “Velayetname-i Hazret-i Hünkar Hacı Bektaş el Horasani adlı yazma nüshadan alınmıştır. Pek çok olan kerametlerinden sadece üçünü burada naklediyoruz.
1)      Hünkar adı nereden geliyor ?
2)      Arafat’a Giden Bir Tepsi Bişi
3)      Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin Darı üzerinde namaz kılması
Halifeleri
Hünkâr Hacı Bektaş Velî, Sulucakarahöyük’e yerleştikten sonra; kimi gelir nasîbini alır giderdi; kimi gelir kalır, hizmet ederdi; kimisini de Hünkâr bir yere yollar, kendisine halîfelik verirdi. Halîfe olan gittiği her yerde mürid, muhib edinir, halkı uyarırdı. Hünkâr Hacı Bektaş Velî, otuz altı bin çerağı uyarmış, otuz altı bin halîfe dikmişti. Bunların üçyüz altmışı, gece gündüz, Hünkâr’ın huzûrunda hizmette bulunurdu.
Hünkâr, âhiret âlemine göçünce onların her biri, Hünkâr’ca daha evvel tesbit edilen yerlerine gittiler. Bunların en meşhurları Cemal Seyyid, Sarı İsmail, Kolu açık Hacım Sultan, Baba Resûl, Pîr Ebi Sultan, Recep Seydi, Sultan Bahâeddin, Yahyâ Paşa, Barak Baba, Ali Baba, Saru Kadı, Atlas-pûş-Sultan, Dust-ı Hudâ, Hızır Sâmit v.s. idi.

                                                         ESERLERİ  
                                                        MAKALAT
Makalat tasavvufi nitelikli bir eserdir. “ dört kapı” ve “kırk makam”ı açıklamak amacıyla yazılmıştır. Makâlât’ta; tasavvuftan, kalp ahvalinden, zâhid, ârif ve muhiblerden bahsedilerek insan övülmekte, kendisine verilen nimetler dile getirilmektedir. Makâlât’ın ilgi çeken en önemli hususu, düşüncelerin Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerine ve Hz.Peygamber’in Hadîs-i şeriflerine dayandırılmış olmasıdır. Bazı bölümlerinde, konular sadece âyetler zikredilerek anlatılmaya çalışılmıştır.  “Dört kapı’dan maksat, “şeriat”, “tarikat”, “ma’rifet”, “hakikat” kavramlarıdır. “Kırk makam” da bu kapılardan girilerek katedilecek kırk adet merdiven basamağıdır. Hacı Bektaş Veli ,burada bu kapıları aralayarak her birindeki onar makamın neler olduğunu ve her makamdan bir sonraki makama ulaşmak için neler yapmak gerektiğini anlatmaktadır.
Eser esasen bunları açıklamak maksadıyla meydana getirilmiştir. Bu kısımdan sonra bu onar makamın neler olduğu tek tek ele alınmaktadır. Ancak Makalat’ın tamamı bundan ibaret değildir Onda başka konularda ele alınmıştır. Makalat’ın tamamı bir mukaddime ile on bir babdan meydana gelmiştir. 8 ayrı bölümü vardır. Sekiz ayrı bölümden oluşan Makâlât’ın, birinci bölümünde; “Anâsır-ı Erbaa”, yani; hava, su, toprak ve ateş’ten ibaret dört unsura bağlı olarak, dört çeşit Müslüman imajı tipi bulunduğundan bahisle, bunların sırasıyla; Âbidler, Zâhidler, Marifet Ehli ve Muhibler olduğu belirtilir.
Hünkâr Hacı Bektaş Velî Makâlât’ta; İslâm dîninin îman, ibâdet ve ahlâk konularına yer vermiş, ele aldığı konuları âyet ve hadîslerin ışığında ve onlarla destekleyerek incelemiştir. İyi bir Müslüman olabilmek ve Allah’ın rızâsına erebilmek için dikkat edilmesi gereken hususları, dört ana başlık ve her birini de on alt başlık halinde sıralamış, kendi üslubu ile de dört kapı, kırk makam olarak ifade etmiştir.
Şimdi dört kapı, kırk makam olarak ele alınan konuları sıralamaya çalışalım. Şerîat, Tarîkat, Marifet ve Hakikat olarak isimlendirilen dört kapının makamları da aşağıdaki şekilde sıralanmıştır
Kısa mukaddimede besmele ,hamdele ve salveleden sonra eseri sahibi olan Hacı Bektaş-ı Veli’yi medheden bir giriş bulunmaktadır. Burası muhtemelen mütercim tarafından yazılmıştır.

Kitabü’l-Fevaid

Bu eserin başında Hacı Bektaş Veli’ye ait olduğu onun tarafından yazıldığı ve Fevaid isminin onun tarafından verildiği belirtilmekte,ancak eserin muhtevası üçüncü bir şahış ağzıyla anlatılmaktadır..
M.Fuat Köprülü yazdığı bir makalede bu Farsça eserin iki nüshasını gördüğünü belitmiş, ancak nerede olduklarını ve özellikleri hakkında bilgi vermemiştir. Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki nüshanın yanında başka bir nüshadan bahsetmekte ,ancak nerede olduğu ve özellikleri hakkında bilgi vermemektedir. Muhtevası Makalat’la benzerlikler taşımaktadır. Ancak eldeki bu nüshada, Hacı Bektaş-ı Veli’den sonra yaşamış bazı kimselerin de sözleri yer almaktadır. Hacı Bektaş-ı Veli’ye ait olan bu esere sonradan müstensihler bazı ilaveler yapmış olmalıdır.
                                              Fatiha Süresi Tefsiri

M. Fuat Köprülü Baha Said Bey’in kendisine, yanan TİRE kütüphanesi’nde Hacı Bektaş Veli’ye ait bir Fatiha Süresi Tefsiri olduğunu söylediğini nakleder.
                                   Hacı Bektaş-ı Veli’nin Nasihatleri

Dedemoğlu isimli birisi tarafından yazılmış Akaid-i Tarikat isimli bir risalenin arkasında , “Hacı Bektaş’ın emanetleri” başlığı altında bazı nasihatler ve tavsiyeler yazılmıştır. Ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi 891 no.da kayıtlı bir mecmua içinde eksik bir Hacı Bektaş Nasayihi bulunmaktadır.
                                                    Besmele Şerhi

Manisa İl Halk Kütüphanesi’nde 3536 no.da “Kitab-ı Tefsir-i Besmele Maa Makalat-ı Hacı Bektaş Rahmetu’llah yazılı bir risale vardır. Cafer b. Hasan tarafından istinsah edilmiş olan 30 varaklık bu risale Rüştü Şardağ tarafından günümüz diline çevrilerek yayımlanmıştır.( Hacı Bektaş Veli, Besmele Tefsiri)  Tefsir-i Besmele
                             Hacı Bektaş-ı Veli’ye Atfedilen Diğer Bazı Eserler

Abdülbaki Gölpınarlı, Hacı Bektaş-ı Veli’ye ait olduğunu bildirdiği bazı eserlerden bahseder . Ona göre, Hacı Bektaş-ı Velinin iki sayfalık bir şathiyesi vadır. Bunu 1680 yılında Enveri mahlaslı Hurufi ve Nakşi bir yazar, manzum ve mensur olarak şerhetmiştir. Ancak o, ne şathiyenin, ne de Tuhfetü’s-Salikin isimli şerhin bulunduğu yeri söylemektedir. Bu bakımdan böyle bir şathiyenin varlığı sadece yazılı olarak bilinmektedir.
Yine Abdülbaki Gölpınarlı Darü’l Fünün Edebiyat Fakültesi reisü’l müderrisini Mahmut Bey Baba’ya ait bir mecmuada Hacı Bektaş-ı Veli’ye ait bir Hadis-i Erbain Şerhi gördüğünü ve kendisinin de bunu istinsah ettiğini yazar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder